DÜNYA DENİZCİLİK FAALİYETLERİNİN GELİŞİM SÜRECİ

Denizciliğin tarihsel gelişiminde bazı teknik gelişmeler kendilerinden sonraki
dönemler için köklü değişme ve ilerleme sağlayan gelişmelere sebep olduğu kabul
edilmektedir. Bunların özellikle gemilerin tahrik sistemine yönelik olanları, denizcilik
tarihinin dönemlere ayrılmasını sağlayacak derecede ciddi dönüşümler yaratmıştır. Bu
gelişmeler denizcilik gücünün milli menfaatlere hizmet etme amacına ulaşmasında
kolaylıklar sağlamakla birlikte, denizcilik gücünün tarihsel önemini değiştirecek
stratejik bir değişime sebep olmamıştır. Medeniyetin başlangıcından itibaren
günümüze kadar uzanan tarih süreci boyunca denizciliğin uğradığı doğal gelişim
süreçlerini birbirlerinden kesin çizgilerle ayırmak mümkün olmasa da, gemilerin
tahrik yöntemi esas alınarak incelenmesi doğru olarak kabul edilmektedir (Özdemir,
2012:319).

Kürek Dönemi
Basit bir sırıkla yön verilen saldan, özenle şekillendirilmiş ve senkronize
kullanıldığında çok yüksek süratler sağlayan gelişmiş küreklere sahip teknelere kadar
geniş bir alana yayılmış kürekli tekneler, tarihin ilk zamanlarından itibaren
kullanılmaya başlanmış ve ancak binlerce yıl sonra, 1809’da Rus-İsveç savaşında son
defa görev alarak deniz harp tarihi sahnesinden çekilmişlerdir (Dülger, 2006: 23).
İlk kürekli gemiler Nil’den dışarı pek çıkamamışlardı; fakat daha sonrakiler
oldukça uzun yolculuklar yapmışlardır. Yunanistan’ın erken arkaik döneminde,
gemiler hem savaşlarda, hem de bunlardan ayrılmayan ticarî seferlerde
kullanılmışlardır. Daha sonra ticari gemiler (şişkin bordalı) ve savaş gemileri (uzun)
ayrımı ortaya çıkmıştır. Savaşta önce şekil 1’ de görülen pentekontoroslar denilen en
az 50 kürekçinin bulunduğu daha sonra VI yy.’ın ortalarından başlayarak da trieres’ler
kullanıldı: bunların uzunluğu 36 m, genişliği 6 m, çektiği su 1 m, çektiği hava 2,20 m,
yelken takımı 175 m2, kürek sayısı 170, mürettebatı 200 kişiydi. 3 kata dağıtılan kürek
takımında 62, 54 ve 54 olmak üzere 170 kürekçi yer alırdı. Generaller, deniz
savaşlarında düşmanın küreklerini kırmak, triereslerin mahmuzuyla teknesini delmek
için taktikler geliştirirlerdi. Bu çarpışmalar, çoğu kez düşman topraklarını
yağmalamaya hedef olan çıkarmalar yapılmasıyla sonuçlanırdı (trieresler, bu amaçla
epibates denilen denizci askerler ve okçular taşırdı). Klasik dönemde, en etkili yunan
donanması, Atina’ya aitti. Hellen döneminde, Rodos donanması deniz polisi görevini
üstlendi; ancak korsanlar (lemboi adlı hızlı sandallardan yararlanmada ustaydılar)
onların güvenirliliğini azaltmıştır (Özdemir, 2012:321).

Yelken Dönemi
İlk yelkenliler, birçok kalın kirişin yanyana bağlanmasıyla yapılıp, ortasına tek
bir dört köşe seren yelkenin basıldığı kısa bir direk yerleştirilmiş teknelerdi. 1947’de
Norveç’li gezgin Thor Heyerdahl ve arkadaşlarının Büyük Okyanusu aştıkları KonTiki, bu tür ilkel bir teknenin balsa tahtasından yapılmış bir benzeriydi (günümüzde
Oslo’daki Kon-Tiki müzesindedir). Kesin olarak bilinen en eski gemi, firavun
Keops’un (M.Ö. 1960-3908) cenaze töreni için yapılmış, mezarının yanındaki bir
hendekte kumla kaplanmış olarak bulunan, güvertesiz teknedir. 40 m uzunluğundaki,
en büyüğü 23 m uzunluğunda 600 ayrı kereste parçasından yapılmış bu teknenin,
yalnızca Keops’un cenaze töreni için kullanıldığı, ne denize açıldığı ne de Nil’de
yüzdürüldüğü düşünülmektedir. Ancak, Mısırlıların Akdeniz’de ticaret amacıyla buna
benzer gemiler kullandıklarını gösteren pek çok kanıt vardır (Özdemir, 2012:322).

Yelken denizciliği, 19. yy.ın ortasında, Kırım ve Amerikan iç savaşı sırasında
doruk noktasına ulaştı. Ancak sanayi devriminin doğurduğu yeni tekniklerin etkisine
dayanamadı. Fransız Gloire, daha sonra İngiliz Devastation zırhlı firkateynlerinin
yapılması sonucu ahşap savaş gemilerinin yerini buhar makinesiyle çalışan zırhlılar
aldı; bu zırhlılar, gittikçe artan erimli, yivli toplarla donatılmışlardı.

Buhar Dönemi
Sanayi devriminin denizcilik alanındaki en önemli etkisi buharlı gemiler
olmuştur. 18. yüzyıl sonlarından itibaren geliştirilmeye başlayan buharlı gemilerin, 19.
yüzyıl başlarından itibaren hızla taşımacılık alanında yaygınlaştığı görülür. Önceleri
yandan çarklı olan bu gemiler 1830’lardan itibaren pervaneyle tahrik olmaya
başladılar, böylelikle dalgalı denizlerde ve okyanusta da kullanıma müsait hale
gelmişlerdir (Özdemir, 2012:323).
1819 senesinde İngilizler, yelkenli bir gemiye buhar makinesi koymuşlar ve bu
gemi ile Amerika – Georgia’dan İngiltere – Liverpool’a 26 günde giderek ilk olarak
vapurla okyanusu aşmışlardır .Buharın rüzgâr ve gelgit olayları karşısındaki gücü
anlaşılıp bu yeni teknoloji ticaret gemilerinde kullanılırken buhar gücünün savaş
gemilerinde kullanılması konusunda ise ilerleme kaydedilmedi. Çünkü gemilerin
bordalarında yani yan taraflarında farklı bir tasarımı gerektiren çarklar, bordalardaki
topların yerlerini aldıkları için geminin savaş gücünü azaltıyordu. 1815-1830 yılları
arasında ahşap yelkenli gemiler, donanmaların esas unsuru olmaya devam etmekle
birlikte ilk buharlı gemiler de donanmalarda yer almaya başlamıştır. Donanmaların
çoğu ilk buharlı gemilerini İngiltere’deki özel tersanelerden satın alıp geleneksel
silahlarla donatmışlardır (Gülenç, 2009: 45)

Nükleer Dönem
II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen teknoloji, donanmaları da büyük oranda
etkilemiş, dizel makineler, güdümlü mermiler, helikopterler gibi yenilikler buhar
döneminin büyük ve hantal dretnotları yerine nispeten küçük ama etkin platformlara
yerleştirilmiştir. Uçak gemileri önemini korurken donanmalara son dönemlerde
nükleer güçle tahrik olunan denizaltı ve su üstü gemileri katılmışlardır. Bu dönemin
en son ve en etkin gelişimi ise denizden karanın iç kısımlarındaki nokta hedefleri
vurabilmeyi sağlayan balistik füzelerin her türlü platforma yerleştirilmeleri olmuştur.
Artık sonsuz bir güç kaynağı olan nükleer enerji, bu platformların gizlice dünyayı
dolaşmasına yetecek gücü sağlıyordu. Hiç kuşkusuz nükleer dönem olarak
adlandırılan bu dönem bu güce stratejik ya da ekonomik nedenlerle sahip olamayan
kıyı devletleri ile ticaret donanmaları için teknolojinin diğer imkânlarının önem
kazandığı “ileri teknoloji dönemi” olarak öne çıkmaktadır(Dülger, 2006: 24).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir