20. yüzyıldan itibaren teknolojik ilerlemelerle denizlerdeki ticaret hacminin
ciddi oranlarda büyümesi, deniz araçlarının ve denizlerde çalışanların
sayısının artması, deniz ticaret filoları faaliyetlerinin akışkanlık kazanması
gibi gelişmeler, yukarıda değinilen doğal ve insanî birçok tehlikenin bertaraf
edilmesi için önleyici düzenlemelere ihtiyacı artırmıştır. Seyir ve liman
güvenliğinin önem kazandığı bu denklemde donanmalar, uzun yıllar
devletlerce deniz geçiş hakimiyeti ile caydırıcılık bakımından önemli bir
güvence olarak algılanmıştır. Bunlarla birlikte uluslararası topluluğun
denizlerdeki tehlikelere küresel çapta düzenleyici kurallar getirmesi daha çok
İkinci Dünya Savaşı’nı takiben hayata geçecektir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası düzenlenen deniz hukuku konferanslarıyla
(Anlar-Güneş, 2007: 5-10.) barış zamanlarında denizlerin kullanımına ilişkin
deniz güvenliğini de ilgilendiren geniş yasal düzenlemeler belirlenecektir.
Bunun yanında uluslararası çapta denizde emniyet ve güvenlik düzenlemeleri
büyük ölçüde Birleşmiş Milletler özel uzmanlık ağlarından biri olan
Uluslararası Denizcilik Örgütü (International Maritime Organization-IMO)
tarafından üstlenilecektir. Denizlerdeki tehditleri yönetmek ve azaltmak için
denizde can emniyeti, deniz trafiğinin kolaylaştırılması, yük hatları, tehlikeli
malların taşınması ile tonaj ölçümü, deniz kirliliğinin önlenmesi, deniz
kazalarının azaltılması, denizde arama-kurtarma ve denizcilerin eğitimi gibi
ana konularda uluslararası sözleşmeler IMO üyelerince geliştirip kabul
edilecektir (Çevik, 2018).
Süreç boyunca IMO üyelerince oluşturulan denizcilik sözleşmeleri ve tedbir
kararlarını, denizlerde güvenliği etkileyen olaylar şekillendirmiştir. Örneğin
1967 yılında İngiltere sahillerinde Torrey Canyon isimli petrol tankerinin
yaptığı kazanın yol açtığı deniz kirliliği, deniz çevresinin korunmasıyla ilgili
tedbirleri teşvik etmiştir. 1985’te The Achille Lauro adlı İtalyan bayraklı
yolcu gemisinin kaçırılması (Halberstam, 1988) seyrüsefer güvenliğine
yönelik yasal boşlukların kapatılması arayışını tetiklemiştir. 2000 yılların
başında Amerikan muhribi USS Cole (DDG-67), 2002’de Fransız ham petrol
gemisi M/T Limburg’un saldırıya uğraması, denizlerdeki terörist saldırılara
karşı tedbirleri gündeme getirmiştir. 11 Eylül’ün yarattığı etkiyle deniz güvenliğine ilişkin tehditler ve tedbirler diğer küresel güvenlik
gelişmelerinden etkilenirken yakın dönemlerde Somali açıkları, Aden
Körfezi, Güney Doğu Asya, Basra Körfezi, Batı Afrika gibi alanlar ağırlıklı
olmak üzere deniz haydutluğu ve deniz araçlarına yönelik silahlı soygunlara
karşı kolektif tedbirler hayata geçirilmiştir.
Deniz çevresinde gerçekleşen söz konusu olaylar ve daha birçok gelişme
IMO’nun tehdidin yükseldiği alanlarda yasal düzenlemeler yapıp belirli
standartlar belirlemesinin önünü açmıştır. Bu sayede devletler, IMO
aracılığıyla teknik bilgi-beceri içeren konularda aldıkları hukuki kararlar ve
oluşturdukları sözleşmelerle uluslararası deniz güvenliği konusunda küresel
bir ağın oluşumunu desteklemişlerdir. Gelinen aşamada Avrupa Birliği,
Afrika Birliği, NATO gibi bölgesel oluşumların girişimleri dışarda bırakılırsa
IMO’nun küresel deniz güvenliğinin düzenlenmesinde uluslararası politikada
yetkin örgütlenme konumu devam etmektedir. Böylece devletlerin deniz
güvenliği alanında kurallar koyan ve karar alan pozisyonları söz konusu
bölgesel ya da küresel mekanizmalar çerçevesinde mümkün olabilmektedir.